Değerli okurlar, yeni bir yıla girmemize sadece iki gün kaldı. Son günlerde birçok köşe yazarı bu olguya dayanarak yazılarında kimi zaman karamsar tablolar çizdi kimi zaman da en azından geleceğe umutla bakmak istediklerini belirtti. Gerçek şu ki: Evet, dünya gün geçtikçe daha yaşanılmaz hale geliyor. Fakat bunun kaynağını araştırırsak kendi kaderimizin kendi elimizde olduğunu görürüz.
Öyle ki dünya, bölge ve ülke gündemine yön verenler (demokratik olmayan rejimler hariç) toplumun içinden çıkmış insanlardır. Öyleyse toplumun yapısı sağlamsa, beden ve dolayısıyla ruhsal sağlığı yerindeyse, eğitim statüsü ve refahı yüksekse, kibir ve gösteriş aşkı bireylerinden uzaksa işte o toplum bilgili ve bilinçli bir toplumdur. Dolayısıyla o toplumdan liyakat sahibi insanlar çıkar. Bu insanlar da ülkeyi yönetir, etki alanına bağlı olarak bölge ve dünya gündemine yön verirse; o dünya düzeni Gazze’deki katliamlara, küresel ve yerel tefecilerin halkı sömürmesine, ülke sermayesinin asimetrik dağıtılmasına, düzensiz göçlerin yaşanıp ülkenin demografik yapısının ve huzurunun bozulmasına, depreme dayanıklı olmayan konutların yapılmasına vs. asla müsaade etmez. O nedenle bazen de toplumlar önce kendilerini sorgulamalı ve belki de birbirine daha da çok hoşgörüyle bakmalıdır ki yüzleştiğimiz bu olaylar yaşanmasın. Tabii bu yazdıklarımız tüm insanlığa hitap etmektedir ama eğer KKTC’de gidişattan rahatsızsak ve bazı şeyler senelerce değişmiyorsa biz de elbette zaman zaman kendimizi sorgulamalıyız.
Bakınız, eğer birçok konuda özellikle de paranın akışı mevzusunda bilinçli bir insansanız, dünya aslında yaşanılması güzel ve kolay bir yerdir. Ama eğer bu bilinç eksikse o yer size kimi zaman cehennem olabilir. Bu nedenledir ki bazı insanlar istedikleri hayatları yaşayabiliyorken bazıları ise sadece maddi, manevi sorunlarla boğuşmaktadır. İşte yine bu nedenledir ki bazı toplumlar diğer toplumlara göre daha yüksek hayat kalitesine sahiptir.
Bu durum aslında ülke tanıtımı için de geçerlidir. Zira ülkeyi tanıtanlar genellikle (eğer o ülkede otoriter bir rejim yoksa) siyasiler değil, bilakis halkın ta kendisidir. Öyle ki eğer toplumunuzda başarılı ve iyi niyetli birkaç insan varsa, zaten onlar sizin adınızın dünyada duyulmasına vesile olur. Bu mesela spor, ticaret ve en önemlisi de sanat ve de kültür için geçerlidir. Kültürde bunun birçok örneği mevcuttur. Mesela geçen hafta bir ziyaretimiz kapsamında Paris’teydik. Orada esnafla konuştuğumuzda bize şunları söylediler: “Paris aslında sadece reklam ve makyajdan ibaret. Paris pek yaşanabilecek bir yer değil. Sadece Fransa’da bile bundan daha güzel ve yaşanabilir yerler var ama birçok film ve kitapla Paris için farklı bir imaj oluşturulmuş durumda.”
Mesele şu ki Paris elbette çok güzel bir kent, fakat sosyal medyada veya filmlerde tanıtıldığı kadar değil. Örnek olarak Roma onun yanında çok daha etkileyici ve yaşanabilir. Fakat bu örnekle asıl söylemek istediğimiz şey şu ki: Paris’in tanıtımını Fransız devleti yapmıyor, Fransız sanat camiasının kendisi yapıyor ve bu işte oldukça başarılı. İşte bu nedenle de her şey toplumda ve onu oluşturan insanlarda bitiyor.
Hal böyleyken eğer KKTC gerçeğinin kabul edilmesini ve Kıbrıs Türk halkının dünyadan daha fazla kopuk yaşamamasını, böylece ülkedeki çarpık düzenin son bulmasını istiyorsak herkese önemli görevler düşüyor. Çünkü toplum devletin ve ülkenin asıl mimarıdır. Son örnekten yola çıkacak olursak yapacağınız başarılı bir tanıtımdan sonra ülkeye daha fazla turist gelmeye başlar ve zamanla lobicilikte başarılı olursunuz. Artık bir adınız ve imajınız vardır. Aslında yazılanlar kulağa her ne kadar afaki veya mücerret gelse de mesele bu kadar basittir. Zira ülkelerin işleyiş şekli işte tam da böyledir. O nedenle bilinçli olmak insanın şahsi hayatı ve ülkenin gidişatı için çok çok önemlidir.
Tabii yukarıda verdiğimiz örnek sadece tanınma üzerineydi. Elbette bu konu ülkedeki sosyal politikalarda, ekonomide, sağlık sisteminde, artan suç oranlarıyla mücadelede, liyakatsizliğin sonlandırılmasında ve tüm kritik konularda aynı şekilde geçerlidir. Zira her şey toplum ve onu oluşturan bireylerde bitmektedir. O nedenle kimsenin çaresiz olma, kendini arka plana atma veya değersiz hissetme lüksü yoktur. Eğer hayatı ve ülkeyi bir satranç tahtası olarak düşünecek olursak herkes KKTC içinde önemli bir taştır. Şuna dikkat çekmek gerekir ki başka devletlerin kurucularının ismi o ülkelerde dahi anılmazken, biz 100 yıl sonra bugün Atatürk’ü neden hâlâ konuşuyoruz? Çünkü belki de o, bu görev bilincine en başından sahipti. Bu nedenle çaresizliğe hiç kapılmamıştı. Aynı zamanda dünyayı takip eden, sistemleri analiz eden, dolayısıyla ülkelerin işleyiş şeklini iyi bilen, bilgili, bilinçli bir insandı ve buna binaen bir devrim gerçekleştirdi. O halde çizilen tüm kara tablolara rağmen bu örnek, Kıbrıs Türk toplumunun en büyük ilham kaynaklarından biri olmalıdır.
Nihayetinde 2024’te hayata daha umutlu ve özgüvenli bakmak istiyorsak şimdi muhasebe ve murakabe yapmanın tam da vaktidir…
*****
In me omnis spes mihi est.
Çeviri: Bütün umudum kendimdedir.
Terentius
(Roma döneminde yaşamış olan Latin komedya yazarı)