Değerli okurlar, bu haftaki yazıyı maalesef can sıkıcı bir konu hakkında ele almak zorunda kaldık. Çünkü iki hafta önce, yakın Kıbrıs tarihinin belki de en utanç verici günlerinden birini yaşadık. Öyle ki çeyrek asırlık bir geçmişi olan Pile-Yiğitler yolu projesinin, bütün çabalara rağmen BM nezdinde ilgi görmemesine müteakiben o hafta gecikmeli olarak temeli atılmış oldu. Bu da Güvenlik Kuvvetleri’yle BM’nin sözde Barış Gücü askerleri arasında kısa süreliğine bir gerginlik yaşanmasına neden oldu.
Vuku bulan bu hadiseye KKTC ve Türkiye makamlarından tepki gecikmezken, sözlü ve yazılı açıklamalarda BM’nin tarafsız olmadığı saptandı ve yol projesinin bir ihtiyaç olduğuna dikkat çekildi. Zira Rumlar’la Ada Türklerinin ara bölgede birlikte yaşadığı tek karma köy olan Pile’den KKTC’ye geçmek için mevcut yol kullanıldığında, o bölgede bulunan İngiliz üssünden ve dolayısıyla gümrük kontrolünden geçmek gerekiyor. Bu da Lefkoşa’ya olan yolu epeyi uzatıyor.
Yeni yapılacak yolla hem mesafe hem de yolculuk süresi dörtte biri kadar kısalıyor. BM’nin bu bağlamda tarafsız olmadığı da tam bu noktada anlaşılıyor. Çünkü bir ihtiyaç olan böylesi bir projeye karşı çıkan bu uluslararası örgüt ne hikmetse Pile’yi Güneye bağlayan Pile-Aya Napa yolunun 1996 yılında, Pile-Larnaka yolunun ise 2004’te yapılmasına karşı çıkmadı. Peki buradan yola çıkarak sözde bütün milletlerin çatı örgütü olan bu organizasyonun tarafsız olduğunu söylemek ne kadar doğru olur? Hatta bir adım ileriye gidecek olursak bunların bu saatten sonra Kıbrıs’ta, Kıbrıslı Türklerin haklarını da koruyacak bir çözümü teşvik edeceklerine ne kadar emin olabiliriz?
Gelin eğri oturup doğru konuşalım. Federal çözümü tasvip eden bu örgütün bugüne kadar tüm müzakere süreçlerinde sürekli Rumlar’dan yana tavır aldığını bilmeyen siyaset bilimci ve siyasetçi de yoktur. Hatta bunu, durumu her ne kadar kamuoyunda farklı yansıtmaya çalışsa da, bizim sol cenah da bilir. O nedenle, siz bakmayın iki hafta önce yaşanan olaylarda bunların gazetelerinin küstahça manşetler atıp olup bitenden Kıbrıs Türk tarafını sorumlu tutmasına. Bu duruma her ne kadar şaşırmadıysak da onların da bu yaşanan gelişmelerden rahatsızlık duyduğunu bizzat biliyorum, fakat fonlandıkları makamlar bunu emredince onların da elinden pek bir şey gelmediğini de anlamak lazım tabii.
Madem tablo bu kadar açık ve netken, bu saatten sonra Ada‘daki geleceğimiz için samimi olarak federal çözümüne destek veren bireylerin de tutumlarını gözden geçireceklerine inanıyorum. Fakat şunu da belirtmenin faydalı olacağını düşünüyorum: Federal çözümde uygulanacak olan bir model şu an Pile’de aşağı yukarı işlemekte diyebiliriz. Mikro ölçekte bile bir arada yaşarken Türklerin haklarının olmasına veya verilmesine tahammülleri olmayanlar devlet katında benzer bir birleşmede ne yapmaz? Hatırlayalım, Beyarmudu Belediye Başkanı Sayın Bülent Bebek’in de ifade ettiği üzere o bölgede bulunan 1500 kişilik Kıbrıslı Türk nüfusu baskılar ve engellemeler sebebiyle ve aynı zamanda yatırımların oraya gidememesi hasebiyle bugün 500’lere düşmüştür. Bunun da, federal çözümle bağlantılı nüfus ve idare kaygılarının çok da yerinde olduğunu bizlere göstermiş ve sürekli “1970’lerde mı yaşıyoruz? Kurtulun artık bu eziklik ruhundan” diye sözümona akıl dağıtan kimilerinin tezlerini de çürütmüş olduğuna inanıyorum. O nedenle Pile’de yaşanan hadiseleri federal çözümün ölüm raporu olarak lanse etmenin yanlış olmayacağına kanaat getirmekteyim.
Kıymetli okurlar, son olarak şuraya dikkat çekmek isterim ki bundan yıllar önce KKTC’nin itirazlarına rağmen Güney’in, BM’nin desteğiyle hayata geçirdiği benzer bir yol projesini şimdi bizlerin haklı olarak inşa etmek istiyor olmamız üzerine dünyayı ayağa kaldıranlar bugün Pile’de yaşıyorlarsa bu Mağusa Fatih’i merhum Fazıl Polat Paşa’nın teveccühüne istinadendir. Bu paşa Rumlar’ın orada ikamet etmesine olanak sağlamıştır. Bunun karşılığının da ne olduğunu hep birlikte görüyoruz. Şimdi biliyorum ki bazıları ʽAma zaten onlar burayı işgal etti, bu nasıl teveccüh oluyor’ diyecekler. Ancak unutmayalım ki Türk askeri Adaʼya keyfi olarak bir çıkarma yapmamış ve zamanında bizler tarafından Kıbrıs’a çağrılmışlardır. O gün de bugün de tüm tartışmaların sebebi Rum’un uzlaşmaz tavrı ve maksimalist talepleriydi. Ümit ederim ki bunlardan bu defa dersler çıkarılır.
*****
Eminim ki iyi niyetle işe başladığımız gün mutlak surette zafer bizimdir.