Geçenlerde Alman devlet televizyonunda Doğuş Derya’nın açıklamalarına rastladım. Kendisi yine bildiğiniz gibi… Ada’daki tüm sorunlardan kendi, kendi gibi olanlar ve Rumlar hariç herkes sorumlu ve suçlu; kendileri ise mağdur. İnanın Doğuş Hanım’ın açıklamaları o kadar yüz kızartıcıydı ki, bizleri haberi izleyenlere rezil ettiğini ifade etsek yeridir. Doğrusu Doğuş Derya’nın ölüm tehditleri aldığını bilmiyordum, haberden öğrendim. Öğrenince de hem öfkelendim hem de üzüldüm. Bu durumun esefle kınanması gerekir. Hiçbir şeyle de izah edilemez veya meşrulaştırılamaz. Evet, kendisinin bu haberde olduğu gibi geçmişte de haddini aşan birçok cümle kurduğu ve zaman zaman gereksiz hareketlerde de bulunduğu doğrudur. Fakat böyle bir tepkinin verilmesi ne insanidir ne de bir hoşgörü adası olan Kıbrıs’a yakışmaktadır. Esasen Doğuş Hanım gibilere tepkiyi kendilerinin ayarında vermek gerekir. Nasıl mı? İddialarını çürüterek, yüksek sesle veya haykırarak gerçekleri ifade ederek.
Öyleyse buradan bir başlangıç yapalım. Öyle ki Doğuş Hanım bahsi geçen haberde Türkiye’nin KKTC’ye bir koloni gibi davrandığını, ülkeyi terk eden birçok genç gibi Kıbrıs’ın bölünmüş olmasından rahatsızlık duyduğunu ve bunun sorumlusunun bilhassa Türkiye olduğunu vurguladı. Neymiş? KKTC Avrupa toprağıymış ve Avrupa Birliği toprakları şu an işgal edilmekteymiş.
Doğuş Hanım, siz 1974’ten önce hayatta mıydınız ki bugün oturduğunuz yerden böyle kurusıkı atıyorsunuz? Evet, belki bizlerde hayatta değildik. Fakat çeşitli belgesel, kitap ve zamanın tanığı olan büyüklerimiz o dönemlerde neler yaşandığını çok net ifade etmektedir. Ayrıca adanın bölünmüş olması keyfi bir mesele miydi ki bu kadar kin ve öfke duyuyorsunuz? Bugüne kadar bir birleşmenin olmaması Rumların kendilerini çok daha kârlı çıkaracak Annan Planı’nı reddetmesi başta olmak üzere maksimalist taleplerinden kaynaklanmamakta mıdır? Sürekli hukuk ve demokrasiden bahseden Avrupa Birliği, ortak Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı ve Kopenhag Kriterleri’ni delerek Güney’i Avrupa kıtasında yer almamasına rağmen sadece ideolojik sebeplerle gayri hukuki bir şekilde üyesi yapmamış mıydı? Ayrıca böyle bir kararı tek taraflı, yani Kıbrıslı Türklere sormadan ve bizleri hiçe sayarak almamış ve böylece Kuzey’i sizin tabirinizle her türlü imkândan mahrum bırakılan kolonisi ilan etmemiş miydi? Madem AB bizleri bu kadar çok düşünüyor ve seviyor o halde niçin Güney’e baskı yapıp bizleri kendi çatısı altında eşit bir toplum veya millet olarak kabul ederek haklı talebimiz olan egemenliğimizi bugüne kadar vermemiş veya daha doğrusu tanımamıştır? Bugün KKTC’nin halen Türkiye’ye muhtaç olması büyük bir pencereden bakarsanız acaba kimin suçudur? Peki her şeyi görmezlikten gelerek Türkiye’yi tüm olup bitenlerden sorumlu tutsak bile 1974 öncesi olayların AB tarafından bugüne kadar doğru bir üslupla ve samimiyetle kınanmamasını nasıl yorumlarsınız? Son olarak da bir yandan yaşam şartlarından şikâyet ederken diğer yandan siz de bu ülkede (bu şu anki hükümeti savunduğum anlamına gelmez) hükümet kurmuş bir siyasetçi olarak herhangi bir iyileştirmeye ve olumlu gelişmeye vesile olmamanızı neyle izah ediyorsunuz? Tüm bu sorulara verecek bir cevabınız var mıdır?
Tabii Doğuş Hanım’ın bu haberi yapan, manipülasyonla tanınmış Alman gazeteciye, çıkarları gereği böyle bir tablo çizmesini bir yerde anlayabiliyor ve o nedenle yukarıdaki sorulara verebilecek bir cevabı olmadığını da biliyoruz. Fakat burada asıl kahredici durum ülkenin bir kısır döngü içerisinde olmasıdır. Çünkü yaşam koşulları, refah seviyesi her ne kadar Avrupa ortalamasının üzerinde olsa da, gittikçe zorlaşıyor. Ancak buna çare bulmak için ülkede ne samimi bir sağ ne de dürüst bir sol vardır. Birisi Batılı ağababalarına şirin görünmeye diğeri ise Ankara’ya kendini ispatlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle de KKTC siyaseti tarihte hiç olmadığı kadar bir çıkar çarkının etrafında dönmektedir. Haliyle bu aralar halkı samimiyetle düşünen birisine rastlamak siyasi arenada pek de mümkün değildir. Oysaki Ankara’nın herhalde tasvip edeceği siyasi teşekkül halka yakın bir örgüt olurdu, kendini ve karşındakini aldatan bir oluşum değil. Şu da bir gerçektir ki Doğuş Hanım’ın gençler hakkında söylediği şey gerçektir. Onlar Ada’yı filhakika terk etmektedir. Fakat bunun sebebinin bu milletvekilinin uydurduğu ucube fikirler değil, bilakis bu siyasi tablo ve karamsarlık olduğunu anlamamız gerekiyor. Fakat bunu sadece anlamak da yetmez bu durumu belki de bir siyasi seferberlikle değiştirmenin vakti gelmiştir.
******
Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.
Mustafa Kemal Atatürk
Bilgi Notu: Bu yazı yayınlanmadan bir hafta önce yazılmıştır.