Geçen hafta, uzun süredir beklenen kabine değişikliğinin açıklanmasıyla birlikte bir dönemi geride bıraktık. Üç yeni bakanın kabineye katılmasıyla toplam dört bakanlıkta yeni görevlendirmeler gerçekleşti. Yeni bakanların mevcut tablo içerisinde zorlu bir görev üstlendikleri aşikâr, ancak gerekli yetkinliklere sahiplerse (en azından bazıları için bunun geçerli olduğu anlaşılıyor) ülkenin ilerlemesine olumlu katkılarda bulunacaklarına inanıyoruz. Fakat birçok köşe yazarının da vurguladığı üzere, kabine değişikliğinin genel resmine bakıldığında bu bağlamda büyük ölçüde bir ilerlemenin sağlanamayacağını da göz ardı etmememiz gerekiyor. Ülkenin ilerlemesi için nitelikli insan kaynağının yanı sıra güçlü bir manifestoya ve dolayısıyla sağlam bir vizyona ihtiyaç olduğunu unutmamalıyız. Bu durum, hükümetin omurgasını oluşturan ve yeni kabine üyelerini servis eden en büyük iktidar partisi için bizzat geçerlidir. Eğer böyle bir iddianız yoksa, ki son aylarda yaşanan skandalları ve halkın buna giderek artan tepkisini saymıyorum bile, gelecek seçimleri kazanmanız pek mümkün değildir.
Görevden alınan isimlere bakıldığında, kabinedeki revizyonun, birçok yerde ifade edildiği üzere, aynı zamanda UBP kanadında bir kongre ve seçim hazırlığı olduğu anlaşılıyor. Ancak bu noktadan sonra, seçim zaferine giden tek yolun bir zihniyet değişikliği olduğunun vurgulanması gerekir. Öyle ki, yıllardır gündemi takip edenler olarak genel çerçeveye baktığımızda, kapalı kapı pazarlıklarının ve bazı kişilere sadakat yemini karşılığında verilen taahhütlerin seçimi kazanmak için halen yeterli olacağına kanaat getirildiğini hayretle izliyoruz. Lakin hatırlanmalıdır ki, iktidara gelmek için gereken temel faktör, KKTC halkının desteğidir. Bu, demokratik bir toplumun temel prensibidir. Bu prensibe karşı çıkmak, bir siyasi teşkilatı uzun vadede beyin ölümüne götürecektir. Çünkü halk, seçimlerden önce bir partinin geçmişteki hizmetlerine ve verdiği sözlere uyup uymadığına bakar (ki bu da siyasi güvenilirliği belirler), bununla birlikte yeni vaatleri değerlendirir ve sonuç olarak ortaya çıkan performansa göre de gerektiğinde kadrolarına yeniden görev verir.
Peki o halde, bu gerçeklerden hareketle UBP ve hükümet ortakları şu soruyu kendilerine herhalde sormalıdır diye düşünüyorum: Bugüne kadar verdiğimiz tüm sözleri yerine getirip halkın acil durumlarda yardımına koşarak dertlerine çare olabildik mi? Açıkçası, bu soruya dışarıdan biri olarak cevap vermek bile bizlere zül geliyor. Öyle ki, halkın ekonomik zorluklar yaşadığı bir dönemde, beklenen doğru adımların aksine bazı siyasetçilerin kendilerini popüler figürler gibi lanse etmeye çalıştığını görüyoruz. Bu duruma kıyasla, ekonomiyle ilgili herhangi bir rahatlatıcı ya da en azından halka olumlu yansıyan adım atılmadığını, verilen yeni hastane ve okul sözlerinin tutulmadığını, hukuk alanında aciliyet taşıyan konuların görüşülmediğini ve bunun yanı sıra birçok meselenin de yarım kaldığını gözlemliyoruz. Elbette, birkaç yıl gecikmeli de olsa önemli bir eser olan yeni Ercan Havalimanı’nın birkaç hafta önce açılması, tüm bunların yanında olumlu bir gelişme olarak kabul edilebilir. Ancak açılış öncesi ve sonrasında ardı ardına gelen skandalların ve hatta vatandaşlara hakaret edilmesi, belki de son zamanlarda üzülerek tanık olduğumuz en vahim olaydır.
Peki, olanlar oldu, geçmişte yaşananlar geride kaldı. O halde, bundan sonra ne yapılmalı? Sorunun cevabı aslında çok nettir: Madem kabine üyeleri değiştirildi, ilk olarak bunun gerekçesi açıklanmalı ve yeni bakanlar, hangi konuda ne tür iddialarla ortaya çıkacaklarını belirtmelidir. Ayrıca, hükümet gelecek dönemde hangi somut projeleri hangi aralıklarla hayata geçireceğini halka açıklamalıdır. Bu özellikle yatırımlar açısından kritik bir öneme sahiptir; çünkü yatırımcılar, bir yerde girişimde bulunmak için güvenin yanı sıra istikrar ve doğru göstergeler ararlar. Ancak üzülerek görüyoruz ki aksine, karşımızda bulunan gerçek ve acı tablo bununla örtüşmüyor ve yakın zamanda da örtüşmeyeceğe benziyor. Sayın Başbakan son günlerde, ciddiyetten uzak bir şekilde, bundan sonra (ki bugüne kadar niçin beklenildiği pek anlaşılmıyor) büyük projelerin hayata geçirileceğini ifade ediyor. Ancak içerikleri ve mali kaynakların nasıl temin edileceği, öyle anlaşılıyor ki, henüz kimse tarafından bilinmiyor. Böyle bir yaklaşımla devlet işleri yürütülebilir mi? Açıkçası bu şekilde bir sonraki seçimde halkın karşısına nasıl çıkılacağı ve nasıl bir argüman sunulacağı büyük bir soru işaretidir.
Son olarak bir şeye özellikle vurgu yapmak isterim: Eski nesil siyasetçiler şunu iyi anlamalı ki artık devir değişti, Kıbrıs nüfusu bakımından büyüdü ve insanlar sosyal medya aracılığıyla dünya gelişmelerini yakından takip ediyor. Bu nedenle artık seçimden seçime kapısına gelip hatırını soran siyasetçilere halk prim vermiyor. Son yerel seçimlerde bu açıkça görüldü. Dolayısıyla, iktidar partileri eğer siyasi sahnede varlıklarını sürdürmek istiyorlarsa, bir an önce zihniyet değişikliğine giderek insan merkezli bir siyasi anlayışa odaklanarak kendilerine çeki düzen vermelidir.
*****
Yapabileceklerini değiştir, yapamadıklarını yönet.
Raymond McCauley