Kıbrıs, dünyanın ilk diasporası sayılabilecek birkaç yerden biridir ve maalesef son yarım asırda dünyanın en çok göç veren yeri haline gelmiştir. Zira bugün ne acıdır ki Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu vatanları olan adada değil yurtdışında yani diasporada yaşamaktadır. Bunun sebeplerinden biri sömürgecilik döneminde İngilizlerin, ada Türklerini göç politikasıyla yurtdışına çıkmaya teşvik etmesidir. (Bunun ne anlama geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.) Bir diğer sebebi de savaştan ötürü yurtdışına çıkmak zorunda kalmalarıdır. Geçtiğimiz yıllarda da birçok Kıbrıslı Türk adayı eğitim veya ekonomik sebeplerden ötürü geçici ya da kalıcı olarak terk etmiştir. Diasporada yaşayan Kıbrıslı Türklerin sayısının adadakinden fazla olması her ne kadar üzücü olsa da bu durum aynı zamanda orada yaşayan Kıbrıslı Türkler ve KKTC için birçok fırsatı beraberinde getirmektedir. Bunun birkaç nedeni vardır ki bu yazımda konunun kapsamı açısından sadece KKTC için olan fırsatları ele alacağım.
En basit nedenle başlayacak olursak, yurtdışında yaşayan ve adaya tatile gelen Kıbrıslı Türkler döviz bazındaki harcamalarla ve hatta adaya yaptıkları yatırımlarla ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Bu da adada yaşayan insanımız için önemli bir gelir kaynağı haline gelmektedir. Bundan çok daha önemli olan diğer bir neden de yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türklerin nüfusları az olmasına rağmen birçok başarı elde etmiş olmalıdır. Öyle ki diasporada (Adanın geçmişi itibariyle doğal olarak özellikle İngilizce konuşan devletlerde ve Türkiye’de) kendini akademik hayattan sanata, iş dünyasından siyasete kadar birçok alanda ispat etmiş ve hatta ünlenmiş birçok insanımız vardır. Bu da bizi gururlandırmanın yanı sıra, Kıbrıslı Türk topluluğunun varlığını vurgulamakta, bu topluluğun yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen başarılı olduğunu kanıtlamakta ve bizleri bu açıdan dünyaya tanıtmaktadır. Bu da aynı zamanda üçüncü ve en önemli nedeni teşekkül etmektedir. O da yurtdışında yaşayan her bir Kıbrıslı Türk’ün, özellikle de üstün başarıları sebebiyle ismini duyuranların, her ne kadar maalesef ülkemizde pek çok tanınmasalar da, yaşadıkları ülkelerde KKTC’yi bir nevi temsil etmekte oldukları gerçeğidir. Ve bu da KKTC gibi (Anavatan hariç) hiçbir ülke tarafından tanınmayan bir devlet için çok ama çok önemli fırsatları beraberinde getirmektedir.
Şöyle ki, devletler yurtdışında nüfuzunu arttırabilmek için genellikle lobi faaliyetlerinde bulunur. Bizim ülkemiz de bu konuda, temsilcilikler vasıtasıyla özellikle ABD’de, gayet başarılıdır. Fakat bu başarının bir yerde tıkandığını görüyoruz. Öyle olmasaydı bugün bir yerde dalgalanan KKTC bayrağı, Güney Kıbrıs makamları emrettiği için bulunduğu yerden inmezdi. Bu da şu demek oluyor ki bizde yurtdışı politikamızı gözden geçirerek bir üst lige çıkacak adımlar atmalıyız. Peki hali hazırda yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızla bu görevi birlikte icra etmek kadar doğal veya kolay bir yol olabilir mi? Bunun için KKTC bir an önce bir yurtdışı daha doğrusu diaspora açılımı gerçekleştirmelidir.
Konunun detaylarına gelmeden önce size önemli bir soru sormak istiyorum: Sizce yurtdışında yaşayan onca başarılı insanımızın KKTC ile tatil hariç ne kadar duygusal bağı vardır? Ben bazılarıyla görüştüğümde özellikle yeni neslin daha çok yaşadığı ülkeyle, büyük bir kesimin de Türkiye ile güçlü bir duygusal bağı olduğunu gördüm. Türkiye ile olan duygusal bağları çok önemli ve ayrıca bu güzel bir gelişmedir. Çünkü böylece onlar yurtdışında yaşamalarına rağmen, KKTC’de yaşayan Rumcu bir kesimin aksine nasıl yerli ve milli bir duruş sergilenebileceğini ispatlıyorlar ki bunun sebebi yurtdışında yaşayan bir insanın oradaki şartları görüp vatanının kıymetini daha iyi bilmesidir. Fakat bu duygusal bağ stratejik olarak yeterli değildir. Çünkü eğer biz bu insanlarımızı kendimiz yani vatanımız KKTC için kazanmak istiyorsak önce Kıbrıs Türk devleti ve toplumu olarak onlarla duygusal bağlarımızı güçlendirmek zorundayız ki onlar da Türkiye’nin yanında Kıbrıs’ı da anavatanları olarak görsün ve kendilerini ülkemizin doğal temsilcileri olarak kabul etsin. Bunu başarabilmek için Dışişleri Bakanlığı ve yurtdışı temsilcilikler çeşitli vesileler sebebiyle düzenledikleri etkinliler aracılığıyla diasporadaki Kıbrıslı Türklerle daha sık bir araya gelebilir. Yurtiçi ve yurtdışındaki STK’larımız bu şuurda hareket ederek yurtdışındaki toplumumuzun tüm kesimlerini kucaklayan buluşmalar, söyleşiler veya kültür geceler organize edebilir. Ayrıca temsilciliklerimiz Türkiye konsolosluklarının uyguladığı gibi üstün başarılı Kıbrıslı Türk öğrencilere diploma ve bunun yanında hediye takdim edebilir. Üstelik orada yaşayan gençler için KKTC’de ücretsiz gençlik kampları düzenlenebilir.
Peki bunun bir sonraki adımı ne olmalıdır? Aslında bundan sonra devlete pek de olağanüstü bir iş düşmeyecektir. Çünkü özellikle iş dünyasına ve sanata yönelen gençlerimizin veya bu sektörde hali hazırda çalışan insanlarımızın, kuvvetlenen bağlarından ötürü sosyal medyada ve yabancı iş ortaklarıyla toplantılarında KKTC’yi zaten tanıtacaklarına ve aynı zamanda yine bu iş ortaklarıyla KKTC’de yatırımlar yapmaya yöneleceklerine inanıyorum. Bu da ülkemizin genel olarak tanınırlığını artıracak, dolayısıyla da GKRY makamlarının yurtdışında elini zayıflatacaktır. Zira sizin yabancı iş ortağınız size ve kabiliyetinize güvendiği için anavatanınıza yatırım yapmak isteyecek ve küçük bir ada yönetimi olan Rum kesiminin tehditlerine kulak asmayacaktır ki bunun böyle olduğunu kendi çevremde bilhassa gördüm. Böylece KKTC’ye uygulanan ambargo gittikçe delinecektir. Sonuç olarak da devletimize açılım çerçevesinde sadece ama sadece bu insanlarımızla muhabbetini devam ettirmekten ve yatırım şartlarını iyileştirmekten başka bir görev düşmeyecektir ki bu da zaten devletin temel vazifelerinden biridir.
Bu bağlamda özellikle sanatın önemine vurgu yapmak istiyorum. Çünkü sanat en saf haliyle bir ruhu yaşatmanın ve bir yeri tanıtmanın en asil yoludur. Öyle ki sanatsal faaliyetlerde bulunan insanlarımızın ve özellikle gençlerimizin adayla artan etkileşimleri sebebiyle yeni eserlerinde kendi yorumlarını da katarak Kıbrıs’a özgün değerlere daha fazla yer vereceklerine ve hatta bunları da kaldıkları ülkelerin kültürleriyle harmanlayarak güzel bir sentez oluşturacaklarına inanıyorum. Bu da ister istemez ülkemizi daha da görünür hale getirecektir. Bunun boyutunu daha iyi anlatabilmek ve anlayabilmek için gelin birlikte bir fikir oyunu yapalım. Düşünün ki ünlü bir Kıbrıslı Türk modacı yeni koleksiyonunda ağırlıklı olarak adaya has motiflere yer veriyor ve bu koleksiyonunu dünyayla paylaşıyor. Hatta biz bu tasarladığı kıyafetleri dünyaca ünlü isimlerin üzerinde görüyoruz. Sizce bu yeterince reklam değil midir? Veya hayal edin bu modacı ülkemizde geniş kapsamlı bir defile düzenliyor ve bu defileye yine dünyaca ünlü isimler davet ediliyor. Bundan daha etkili bir tanıtım olabilir mi? Bir sonraki adım olarak bu modacının arkadaşlarının, mesela ünlü İtalyan ve Fransız tasarımcıların da KKTC’de defile düzenlediğini bir düşünün. Bu olağanüstü olmaz mı? Bence gayet güzel olur. Hatta ülkemizde neden moda haftası düzenlenmesin ve uluslararası markalar koleksiyonlarını burada tanıtmasın? Bunun için yeterince uygun mekânımız var, örnek olarak Bellapais. Peki bu saydıklarımız sadece bir fikir oyunu ve hayalden mi ibarettir? Asla değil. Fakat bu hayallerin gerçek olması için ülkece ve milletçe çok çalışmalıyız.
Gelin bir de son olarak diasporadaki siyaset ve akademik hayatın içinde olan insanlarımızla neler yapabileceğimize değinelim. Açıkçası iş ve sanat dünyasının aksine yurtdışında siyasi veya akademik faaliyette bulunan vatandaşlarımızla veya gelecekte bulunacak olan gençlerimizle devletimiz daha sık hasbihal ederek müşterek hareket edebilir, ülkemizin tanınması için, mesela AIPAC gibi bir kuruluş vasıtasıyla, ortak lobi faaliyetlerinde bulunabilir. Fakat özellikle bu alanlar için bir an önce yoğun bir çalışmanın başlaması gerekiyor. Çünkü bu çalışma çok daha uzun vadeli bir planlama istiyor ve meşakkatli bir süreç. Dikkat ederseniz dünyada diaspora açılımının en başarılı ülkeleri olan Ermenistan ve İsrail’in de benzer bir şekilde çalıştığını görebilirsiniz. O halde, bu ülkelerin başarılarından yola çıktığımızda böyle bir açılımın gerçekten olağanüstü kazançlar getirdiği sonucuna varıyorsak biz halen neyi bekliyoruz?
Diyeceksiniz ki, “Tamam iyi, güzel, hoş fakat biz tanınmış bir ülke değiliz. Üstelik zaten ekonomik sıkıntılar çekiyoruz ve Türkiye bize destek olmazsa bu iş hepten olmaz.” Bende size “Asıl tanınmayan bir ülke olduğumuz için böyle bir açılıma bir an önce gitmemiz şart” cevabını vereceğim. Çünkü bu açılımın amacı zaten bu durumu değiştirmektir. Ayrıca bir devlet olmanın erdemi, ekonomik sıkıntılara rağmen devletin tüm unsurlarının çok çalışarak kamusal hayatın sürdürülebilmesi için gerekli tüm görev ve vazifelerini aynı anda yerine getirebilinmesinden belli olur. Ve şu da bir gerçektir ki böyle bir açılımın fazla bir maliyeti yoktur. Ayrıca Türkiye böyle bir stratejik politikaya zaten maddi ve manevi her türlü desteği verecektir. Çünkü Ankara zaten KKTC’den bir an önce böyle atılımlar beklemektedir. Eğer biz kendimiz samimi olarak KKTC’nin bir devlet olduğuna inanıyorsak hızlı bir şekilde bu şuurda hareket ederek elimizdeki tüm seçenekleri değerlendirmeli ve bunlardan ülkemiz için en uygun olanlarını hayata geçirmeliyiz. Zira Türkiye’nin bu konudaki üstün gayretinin yanı sıra, bu davanın sahipleri olarak en önce biz tüm imkanlarımızı seferber etmeliyiz. Çok kısa zamanda da bu açılımın meyve vermeye başlayacağına inanıyorum. Yeter ki bunun için yüreğimizi ortaya koyalım. Çünkü Roosvelt’in dediği gibi: “İnanmak başarmanın yarısıdır.”
Son olarak ifade etmek isterim ki bu önerilere özellikle de devletimize sürekli hakaret eden, küçümseyen, su gibi para tüketen, onca belediyenin tüzel kişilerinin kapatılmasına karşı çıkan ama ekonomik sorunlardan da bir o kadar şikâyetçi olan ve Batıyı öve öve bitiremeyen kesimin de destek vereceğine inanıyorum. Zira böyle bir açılım egemenliğimizi tartışmaya açmaksızın bizi diasporanın yoğun olduğu Batı’ya en azından kalben daha da yaklaştıracak ve aynı zamanda önceki yazımda vurguladığım üretim odaklı ekonomik modelle birlikte orta vadede ekonomik sıkıntılardan prensip itibarıyla kurtaracaktır.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken hepinize iyi haftalar ve hayırlı Ramazanlar diliyorum.
İki hafta sonra görüşmek üzere.
NOT: KKTC’deki sistem kaynaklı siyasi istikrarsızlık artık taşınamaz hale gelmiştir. O nedenle sistem değişikliği zaruri olmuştur. Bir sonraki yazımın konusu bu olacaktır.